rec(note) bismillah

22.08.2010

Gece sahura kadar ayaktaydım. Sahura doğru uyumuşum. Annemler zar zor uyandırdılar. Bir şeyler yedikten sonra biraz daha ayakta durup, yattım.

Sabah, daha doğrusu öğlen 12.00 gibi kalktım. Hafta içinde söz verdiğim üzere bu hafta sonu arkadaşlarla buluşacaktık. Bir süredir görüşmüyorduk, iyi oldu.

İki gibi Avcılar metrobüs durağında buluşacaktık ama Ayberk'i beklerken saati üç ettik.

Metrobüse bindik, aslında bu metrobüs bizim oraya kadar gelseymiş ne şahane olurmuş var ya. 76D yerine iyi bir alternatif olurdu benim için.

İftara kadar nasıl zaman geçireceğiz konusuna sinemaya gitmeye karar vererek güzel bir çözüm bulduk.

Bahçelievler durağında inerek Metroport'a girdik ve en üst kata çıkarak, gösterime girdiğinden bu yana sürekli olumlu eleştirilerini duyduğum Inception'ı izlemeye karar verdik.

Filmin başlangıç saatine kadar birkaç jeton harcadık.

Salon iyi değildi, koltuklarımız da önden ikinci sıradaydı. Görüntü ve ses de mükemmel değildi ama filmi sevdik. Uzun olduğuna dair şikayetler oldu grubumuz içinde. Ben fırsat bulduğumda bir daha izlemek isterim.

Filmden sonra iftara kadar harcayabileceğimiz yaklaşık bir saatimiz daha vardı. Aşağı kattaki Bimeks'e indik. İyi bir fare bulsaydım alacaktım ama fazla çeşit yoktu. Bu arada Veli yorgunluktan bizimle gelememişti buraya, arkada adam bırakmamalıydık, bunu çok acı ödedik.

Dışarıda ne kadar iyi bir iftar yapılabilirse bir benzerini de biz yaptık. Yemekteki en komik olay Ayberk'in gelen meşrubatın yarım olduğunu söylemesi ve garsonunun Ayberk'in bardağı götürüp silme olarak getirmesiydi. Bu bir yere kadar komikti ve nasıl komik olduğunu açıklamak uzun sürecek, üzgünüm. Neyse şansınız devam ediyor. Yemeklerden sonra çaylar gelmeye başladı, Ayberk de çay istedi, garson Ayberk'e bakıp "sen önce Fanta'nı bitir" dedi. Ayberk cevap veremedi.

Çaylar da bittikten sonra Metroport'tan çıktık ve metrobüsle Avcılar'a geldik. Künefeciye gittik, midemde yer kalmadığı için ben söylemedim ama sonra ucundan tadına bakınca biraz pişman olur gibi hissettim, güzelmiş.

Künefeciden de çıktık, bir kafeye gidip okey oynamaya başladık. Veli, Ömer'lerle buluşmak için bizden ayrıldı.

Ünal bir süre bizim masada takıldıktan sonra limonatasını alarak maç gören masalardan birine geçti. İlginç ve sevimli bir görüntüydü, ona da güldük çok. Okey oynarken de Ayber bizi çok güldürdü. İlk elde yanlış biterek ceza aldı. O ve ben hiç bitemedim, Osman ve Onur kendi aralarında oynadılar adeta. Son eldeyse Ayberk kendine bitirici vuruşu yaparak 13, 1, 2 ile bitmeye çalıştı. Yok böyle bir şey dememiz üzerine diğer okey oynanan masaya giderek, böyle bir kural olup olmadığını sordu ve cevabını aldı.

Okeyden sonra Veli ve Ömer'lere katılmak üzere Avcılar sahile indik. Onlar da okey oynuyordu. Çantaları onlara emanet edip lunaparka geçtik. Kamikaze denen ilginç mekanik alet için jeton alıp, sıraya geçtik. Birkaç olası senaryoyu konuştuktan sonra sıra bize geldi ve bindik. Heyecanlıydı ve jetonlar bindikten sonra zor çıkıyordu cepten.

Saat 01.10 şu an, eve gitme vakti gibi.

Bu arada bir defter ve kravat aldım kendime. Güzel oldu.

Sabah evden çıkarken elimdeki bütün bozuk Casio'ları da çantaya atmıştım, tamirciye verecektim ama pazarları açmıyormuş bizim oradaki. Neyse bu sabah hallederim.

Gece ikiye gelirken Salih Abi'nin arabasıyla eve geldim.

İndiğimde yağmur hafiften başlamıştı. Üst geçitteki köpek beni görünce biraz tedirgin oldu, uzaklaştığımda tekrar yatmıştı.

Bu arada bunları yazdığım kalemi de Ayberk hediye etti. Mavi, sağolsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Diğer Dillerde Hoşçakal

Mızıka Tabları Nasıl Okunur

conio.h