Odası Olmayan Çocuk ve Sobalar Üzerine Bir Deneme
Bir odam bile yok anlıyor musun, hadi gülümse. Bir kedinizin olmamasından daha kötüdür kendinize ait bir odanızın olmaması. “80 lerin sonunda 90 larin başında çocuk olmak” şansına sahip olan insanların başına gelen ve aslında birçok iyi yönü de olan çocukluğunuzun bir odada geçmesi halidir.
Asla yalnız kalmazsınız. Sadece uykuya dalmadan önceki yaklaşık on beş dakika. Bu süreyi de çocuk kafanızın içinden geçen saçma sapan düşüncelerle bitirir, uykuya dalarsınız ve eğer ertesi gün hafta sonu değilse sabahın köründe okula gitmek için kalkarsınız.
Siz okuldayken evin efendisi annedir. Önce sizin okuldan dönmeniz, akşam ise babanın eve dönmesiyle yetkileri sınırlanır annenin. Eviniz sobalıysa kışın mutfakta yemek yemezsiniz. Anne mutfakta yemeği hazırlar ve sobalı odaya taşır. Anneniz yer sofrasını getirmeden önce siz ekmek çantasını ve sofra bezini götürürsünüz içeriye (sobalı oda her zaman içeri olarak adlandırılır, dışarı ile diğer odalar veya sokağın kastedilmesi pek önemli değildir, zira aralarında pek bir sıcaklık farkı yoktur). Kapı bir saniye bile açık kalmamalıdır, bunu ailenin tüm bireylerinin bildiği gibi siz de bilirsiniz. Sofra bezini sarar sarmaz dönüp kapıyı açarsınız çünkü annenin bunu yapması elinde sofra varken pek kolay değildir. Hafta sonları kahvaltı çok zevkli olur. Tüm aile bir arada ama hepi topu üç kişi. Televizyonun karşısına baba ve oğul oturur ve kumandaların efendisi çocuk olduğu için televizyondan Ninja Kaplumbağaların sesi gelir.
Akşamları ders çalışırken, babanız “bir haberlere bakalım” diyerek televizyonu açar. Sizinde canınıza minnettir çünkü ders çalışmak sıkıcı gelir ve haberlerden sonraki film ilginizi çeker. Babanız haberlerden sonra spor haberlerini bile beklemez (Bundandır belki fanatik şekilde bir futbol takımına bağlı olmamanız) ve size sorar “rahatsız oluyorsan kapatalım televizyonu” ama televizyon değil sizin kitabınızın ve defterinizin kapağı kapanır çünkü babanıza verdiğiniz cevap “yok baba, zaten bitirdim ders çalışmayı, hem şimdi güzel bir film başlayacak”. Anne çay demler ve film izlenir. Babanız film boyunca çatı, merdiven veya uçak gibi yerlerden düşen adamların ardından “az kalsın düştü” der ve bu size komik gelir.
O değil de ben çocukken çok dayak yedim ya. “Eşek sudan gelinceye kadar döveceğim seni” denirdi, bize yakın bir Aslan Çeşme vardı. Lanet olasıca Eşek asla gelmezdi Allahtan dayak atan kişi pek insafsız değildi de belli bir süre sonra el veya terlik darbelerine son verirdi. Şimdi de derler “sen çocukken hiç yaramaz değildin” o kadar dayağı benim yerime Dr. Jekyll yeseydi Mr Hyde’ ın varlığından bile haberdar olmazdı.
Sobanın ne olduğunu ve nasıl yakılacağını biliyorsunuzdur, sobalı bir evde çocukluk geçirdiyseniz. Soba cısdır, kakadır, öcüdür, tabi dokunmasanız size zarı yoktur ayrıca görevi sizi ısıtmak olan uysal bir eşyadır. Sobayı yakmak için en alta çıra ve gazete kağıdı (gazeteler muçlu [buruş buruş mu denir, ne asla bu kelimenin tam karşılığını öğrenemeyeceğim heralde, muçlu işte, yumurtaya da puputa] olacak), onun üstüne odunlar ve en tepeye kömür. Bir kibrit darbesi ve sahnede ateşin sesi.
Sobalı odada yattığınız için her gece soba dumanından zehirlenip öleceğinizi düşünebilirsiniz uyumadan kısa bir süre önce, kısa bir an, bunda her gün haberlerdeki benzer vakaların etkisi büyüktür tabi.
Yardımlaşmayı da daha çocuk yaşlarınızda öğrenirsiniz. Anneniz akşam döşeğinizi ve yorganınızı taşırken siz de yastık ve nevresimlerinizi taşırsınız ve nevresimi annenizle birlikte serersiniz. Toplama işi her zaman anneye kalır. Çünkü siz okula gidersiniz.
Ailenizle ve gelen misafirlerle aynı odayı paylaştığınız ve aralarında en küçük siz olduğunuz için birinin damağı kuruduğunda sizden su ister. Sizde nazlanmadan denileni yaparsınız, çünkü terbiyeniz bunu gerektirir. Hazır mutfağa gitmişken kendiniz de su ihtiyacınızı giderirsiniz. Bardağı tekrar doldurduğunuzda bidondan veya sürahiden hiç fark etmez hep dudak payını geçer ve sizde bu sudan da bir yudum alarak şıp diye çözüm üretirsiniz.
Dayak yaşını geçtikten sonra ergenliğe girmişsiniz demektir. Çıkana Allah size sabır versin, gerçekten zor bir dönem, ailenizi yargılamaya başlarsınız ve ergenlikten çıktığınız zaman kazanacağınız anlayış ve empati yetenekleri vücudunuzda yeşermemiştir henüz.
Gelen misafirlere bir garez beslemezsiniz, tabi o akşam televizyonda Tv de ilk kez ve izlemek için can attığınız bir film yoksa.
O da değil de, tüm bunlarla uğraşırken bir de “tek çocuk olmak” gibi bir durumunuz varsa, işte bu kötü oldu ya.
Asla yalnız kalmazsınız. Sadece uykuya dalmadan önceki yaklaşık on beş dakika. Bu süreyi de çocuk kafanızın içinden geçen saçma sapan düşüncelerle bitirir, uykuya dalarsınız ve eğer ertesi gün hafta sonu değilse sabahın köründe okula gitmek için kalkarsınız.
Siz okuldayken evin efendisi annedir. Önce sizin okuldan dönmeniz, akşam ise babanın eve dönmesiyle yetkileri sınırlanır annenin. Eviniz sobalıysa kışın mutfakta yemek yemezsiniz. Anne mutfakta yemeği hazırlar ve sobalı odaya taşır. Anneniz yer sofrasını getirmeden önce siz ekmek çantasını ve sofra bezini götürürsünüz içeriye (sobalı oda her zaman içeri olarak adlandırılır, dışarı ile diğer odalar veya sokağın kastedilmesi pek önemli değildir, zira aralarında pek bir sıcaklık farkı yoktur). Kapı bir saniye bile açık kalmamalıdır, bunu ailenin tüm bireylerinin bildiği gibi siz de bilirsiniz. Sofra bezini sarar sarmaz dönüp kapıyı açarsınız çünkü annenin bunu yapması elinde sofra varken pek kolay değildir. Hafta sonları kahvaltı çok zevkli olur. Tüm aile bir arada ama hepi topu üç kişi. Televizyonun karşısına baba ve oğul oturur ve kumandaların efendisi çocuk olduğu için televizyondan Ninja Kaplumbağaların sesi gelir.
Akşamları ders çalışırken, babanız “bir haberlere bakalım” diyerek televizyonu açar. Sizinde canınıza minnettir çünkü ders çalışmak sıkıcı gelir ve haberlerden sonraki film ilginizi çeker. Babanız haberlerden sonra spor haberlerini bile beklemez (Bundandır belki fanatik şekilde bir futbol takımına bağlı olmamanız) ve size sorar “rahatsız oluyorsan kapatalım televizyonu” ama televizyon değil sizin kitabınızın ve defterinizin kapağı kapanır çünkü babanıza verdiğiniz cevap “yok baba, zaten bitirdim ders çalışmayı, hem şimdi güzel bir film başlayacak”. Anne çay demler ve film izlenir. Babanız film boyunca çatı, merdiven veya uçak gibi yerlerden düşen adamların ardından “az kalsın düştü” der ve bu size komik gelir.
O değil de ben çocukken çok dayak yedim ya. “Eşek sudan gelinceye kadar döveceğim seni” denirdi, bize yakın bir Aslan Çeşme vardı. Lanet olasıca Eşek asla gelmezdi Allahtan dayak atan kişi pek insafsız değildi de belli bir süre sonra el veya terlik darbelerine son verirdi. Şimdi de derler “sen çocukken hiç yaramaz değildin” o kadar dayağı benim yerime Dr. Jekyll yeseydi Mr Hyde’ ın varlığından bile haberdar olmazdı.
Sobanın ne olduğunu ve nasıl yakılacağını biliyorsunuzdur, sobalı bir evde çocukluk geçirdiyseniz. Soba cısdır, kakadır, öcüdür, tabi dokunmasanız size zarı yoktur ayrıca görevi sizi ısıtmak olan uysal bir eşyadır. Sobayı yakmak için en alta çıra ve gazete kağıdı (gazeteler muçlu [buruş buruş mu denir, ne asla bu kelimenin tam karşılığını öğrenemeyeceğim heralde, muçlu işte, yumurtaya da puputa] olacak), onun üstüne odunlar ve en tepeye kömür. Bir kibrit darbesi ve sahnede ateşin sesi.
Sobalı odada yattığınız için her gece soba dumanından zehirlenip öleceğinizi düşünebilirsiniz uyumadan kısa bir süre önce, kısa bir an, bunda her gün haberlerdeki benzer vakaların etkisi büyüktür tabi.
Yardımlaşmayı da daha çocuk yaşlarınızda öğrenirsiniz. Anneniz akşam döşeğinizi ve yorganınızı taşırken siz de yastık ve nevresimlerinizi taşırsınız ve nevresimi annenizle birlikte serersiniz. Toplama işi her zaman anneye kalır. Çünkü siz okula gidersiniz.
Ailenizle ve gelen misafirlerle aynı odayı paylaştığınız ve aralarında en küçük siz olduğunuz için birinin damağı kuruduğunda sizden su ister. Sizde nazlanmadan denileni yaparsınız, çünkü terbiyeniz bunu gerektirir. Hazır mutfağa gitmişken kendiniz de su ihtiyacınızı giderirsiniz. Bardağı tekrar doldurduğunuzda bidondan veya sürahiden hiç fark etmez hep dudak payını geçer ve sizde bu sudan da bir yudum alarak şıp diye çözüm üretirsiniz.
Dayak yaşını geçtikten sonra ergenliğe girmişsiniz demektir. Çıkana Allah size sabır versin, gerçekten zor bir dönem, ailenizi yargılamaya başlarsınız ve ergenlikten çıktığınız zaman kazanacağınız anlayış ve empati yetenekleri vücudunuzda yeşermemiştir henüz.
Gelen misafirlere bir garez beslemezsiniz, tabi o akşam televizyonda Tv de ilk kez ve izlemek için can attığınız bir film yoksa.
O da değil de, tüm bunlarla uğraşırken bir de “tek çocuk olmak” gibi bir durumunuz varsa, işte bu kötü oldu ya.
Yorumlar
Yorum Gönder
sen de yaz yaz yaz buraya yaz bütün sözlerini