22.09.06

Yeni günlüğüm sensin. Senden önceki arkadaşını İstanbul’ da bıraktım. Sayfaları az kalmıştı. Henüz bitmemişti ama yakında biterdi. Henüz ne demek? Çantamda gereksiz bir ağırlık oluşturmasın diye bırakıvermiştim kitaplığımda bir rafa. Gördüğün gibi pek sadık biri değilim. Son bir veda yazısı yazmayı planlamıştım, o da olmadı.

Bu özrüm olsun ondan. Çok güzeldi. Telli bir ajandaydı. Evrenkent vermişti 2004 – 2005 öğretim yılında. O zaman kullanmamıştım. Sadece içindeki reklam sayfalarını yırtarak bir kenara emanet etmiştim. O anda, onun düşüncelerimi paylaşacak bir arkadaş olacağını aklımın 45 derece doğu meridyenine bile getirmemiştim. Birkaç dersimin defteri olma görevini de pekiyi yerine getirebilirdi. Ben onu sırdaş olarak seçtim, o da benimle arkadaşlığı kabul etti. Fazla ders çalışmıyorum zaten.

Yazı yazarken bazen ara veririm. İstemli veya tam tersi ve yazının içeriği bir anda değişir. Kısaca komşumdan gelen gürültüler bana eski komşumu özletti. Yöneticiye para vermek için çıktığımda, yöneticinin güzel kızından babasının evde olmadığını öğrendim. Birkaç kat aşağıya inerek ev sahibine geçerek, önce kahve sonrada oturma ve sohbet uzayınca çay içerek günlük olaylardan lak lakladık. Şimdide odamda bir sinek var rahatsız ediyor beni.

Aslında yazımı bir sayfada bitirmek için kısa kesmeye çalışmıştım ama ne gerek var ki, daha çok sayfam var. Kendimden bahsetmeye devam edeyim. Özbek soy ismine sahipseniz beklide akrabayızdır.

Çocukken –fırının üstündeki tencerenin içini göremeyecek kadarken- mutfakta yemek yapan anneme yaklaşarak sorardım ne çorbası yapıyorsun anne şeklinde bazı harfleri yutarak tabi. Annemde biraz mizah, birazda tüm gün yaptığı ev işlerinin verdiği yorgunlukla “ye doy çorbası” derdi. Bu “ye doy çorbası” oldukça değişkendi, her zaman sürprizlerle doluydu. Farklı farklı tarifleri vardı. Bazen çok seviyordum. Bazen de tabağımdakileri bitirmek zorunda bırakılıyordum.

Saat 23.15, kafam duman, Her şey bulanık. Bir şeyler saçma. Hiçbir şey içmedim aslında.

Çocukları seviyorum (böyle saçma oldu iki kelime arasına “çok” eklersem düzelir ama bu seferde samimiyetsiz duruyor). Siz istemediğiniz sürece yalan söylemezler. Bir yerlere bağlamak için birkaç örnek yazabilirim fakat (oldukça “ama” kullandım, değişiklik olsun) eminim sizinde sık sık başınıza benzer olaylar geliyordur. (Lütfen çocuğunuz oyuncak silah, kılıç, vs. almayın veya oyuncakçıysanız satmayın. Her şey daha güzel mi olur, yoksa fazla hayalperest miyim?)

Televizyonla büyüdüm ben. Bir bakıma o da aileden biriydi.Çok şey öğrendim ondan. Öğrenmeseydim de olurdular da var çokça.

Oyunlar vardı eskiden televizyonda. Tek dişi kalmış kahraman olan Hugo hala yayınlanıyor. Neler yoktu ki. Bursa’ da Olay Tv’ de araba yarışları vardı, iki kişi aynı anda oynuyordu galiba. Atv de hafta sonları çıkıyordu, sanırım sabahleyin. Bir sürü bilgisayar, bir sürü çocuk ve üçüncü kez tekrar etsem de bir sürü oyun (eskiden büssürü derdim), severdim bunu da. Star’ da Mario vardı. Atlı Mario derdim (çocukken zaten dört ayaklı her şeye atika dermişim). 8 bit atarilerde uzun bir süre aramama rağmen bu oyunu bulamamış Normal Mario ile idare etmiştim (Kasetler ateş pahasıydı). Atv de ayrıca Dinazorus adında bir oyun yayınlanırdı. Kahramanımız ezergeçerus, balgamatarus ve daha nicelerine karşı amansız bir mücadele vererek sevdiceğine kavuşmaya çalışıyordu. Kaykay bindiği araçtı.

Hugo’ yu Tolga Ağabey sunardı. Tren yolu ve dağ vardı. Hiç yanmadan geçsek bile iki bölümü, kaderimiz üç tane ipe bağlıydı en sonunda. Şans faktörünü öğrendik hayattaki. Benim sb bilgisayarımın olduğu zamanlar, bu oyunu yüklemişti babam, bilgisayara. Cd, dir, vs. komutun ne işe yaradığını ancak biliyordum. Hugo’ nın klasörüne giriyorum, dir yaparak ne yazmam gerektiğine bakıyorum. HUGOII yazabilsem komut satırına, oyunu açabileceğim. Ama bir sorun var, klavyede normal rakamlar olduğu halde Romen rakamları yok, sağ olsun babam yardım etti de Hugo’ yu ailesine kavuşturabildim. (Cadı Sila’ yı çekici bulmak, tırnağıyla ekranı çizerkenki sese gıcık olmak)

Bir keresinde de babama, haberler niye bitmiyor diye sormuştum. Çünkü TV deki her program, çizgi film, dizi bir süre yayınlanıyor ve bitiyordu. Ama haberler sürekli devam ediyordu. Bir adam ve bir kadın sırayla bir şeyler söylüyorlardı. Sanırım yine de anlamamıştım, babamın açıklamasından sonra, ne sıkıcıydı şu haberler.

Yandaki komşum yine yüksek sesle müzik dinlemeye başladı. Akşam ezanı okunurken müziğin sesini kapatmıştı, ya Müslüman’dı ya da diğer dinlerin değerlerine önem veren bir diğer din mensubu o da olmadı ateist. A be insan benim hakkıma tecavüz etmiyor musun? İlla benim uyarmam mı gerekiyor? Salak mısın? Yoksa kendini herkesten üstün mü görüyorsun?

22.09.06. son

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Diğer Dillerde Hoşçakal

Mızıka Tabları Nasıl Okunur

conio.h